Jun Suh olduğu yerde kalakaldı. Her şey bitmişti artık.. Hiç düşünmeden başını yere eğip ellerini havaya kaldırdı.
“Çabuk arkanı dön!” diye bağırdı Tae Woo. Jun Suh yavaşça döndü, kafasını kaldırdığında Tae Woo’nun sinirden kıpkırmızı olan gözlerini gördü. Adam çocuğu baştan aşağı süzdü ve:
“Sendin demek ki!” dedi. “Başıma bunları açacağını bilseydim daha o gün… Seni…!!”
Daha fazla konuşamadı. Jun Suh ise bakmakla yetindi.
“Elveda Byeol..” dedi içinden. “Elveda..”
***
Byeol son kez saatine baktı. 7’yi geçiyordu. Tüm gece gözüne uyku girmemişti.
“Jun Suh geldi mi acaba?” diye düşündü. Evde olsa en azından yanına uğraması gerekmez miydi? Günlerdir birbirlerinin yüzünü bile görmemişlerdi.
Kalkıp yavaşça hazırlandı. Hiç düşünmeden yukarı çıkıp evin kapısını çaldı. Kapıyı açan Jung Suh abisinin dün gece eve gelmediğini söyledi. Nerde kalmıştı acaba? Varlığına o kadar alışmıştı ki onsuz bahçe kapısından çıkmak bile ölümüne zor geliyordu artık..
Kafeye girdiğinde hemen bir tuhaflık olduğunu sezdi. Kimse onun girdiğini bile fark etmemişti. Garsonlardan birinin yanına gidip neler olduğunu sordu. Önemli bir haber vermenin heyecanıyla dolup taşan kız:
“Neler olduğuna inanmayacaksın!” dedi. “Hani şu kasa hırsızı var ya.. Dün gece buraya tekrar gelmiş!”
Byeol bir an duyduklarını algılayamadı.
“Na.. Nasıl??” diye kekeledi.
“Gelmiş işte..” dedi kız. “Hem de niçin gelmiş tahmin et?? Aldığı parayı iade etmek için!”
Byeol şaşkınlıktan nefes bile alamıyordu. Tepki alamayan kız konuşmasına devam etti:
“Hırsız kimmiş diye sormadın bile! Bay Tae Woo’nun kovduğu garsonlardan biriymiş!”
Byeol bir anda kendine geldi ve:
“Şimdi neredeler?” diye bağırdı. “O çocuk ve.. Bay Tae Woo neredeler?”
“Karakoldalarmış hala.. Bay Tae Woo hala gelmediğine göre o da oradadır yani..”
Byeol hiç düşünmeden birkaç dakika önce giydiği önlüğü çıkarıp fırlattı ve kafeyi terk etti. Ne yapacağını bilmiyordu, ana caddeye fırlayıp gördüğü ilk taksinin önüne atladı. Gözyaşlarına engel olamıyordu, her şeyi mahvetmişti. Jun Suh’nun hayatı, Jun Suh’nun kariyeri.. Bir gecede yerle bir olmuştu işte..
Taksiden iner inmez hızla karakoldan içeri girdi. Tae Woo oradaydı işte, yanında da Ha Neul vardı, kız hararetli hararetli babasıyla konuşmaya çalışıyordu. Adamın yüzü ise beton gibi sertti adeta..
“Yapmaz..” dedi Ha Neul babasının elini tutup. “Bir sebebi vardır baba, biri zorlamıştır, Jun Suh öyle biri değil, inan ki!”
“Yapmış işte” dedi adam en ciddi yüz ifadesiyle. “Birkaç bin won alacağı için bütün kasamı boşaltmayı göze almış adi hırsız! Sana ondan uzak dur demiştim kaç kere! Dinlemedin beni!”
Ha Neul umutsuzca yere çöktü. Belli ki saatlerdir babasını ikna etmeye çalışıyordu. Ama adamın hiç de ikna olacak bir hali yoktu.
Kız son bir kez ayağa kalkıp:
“Hem bir de şöyle düşün” dedi. “Adi bir hırsız olsa paranı alıp kaçmıştı çoktan, oysa paramızı geri getirdi. O çok vicdanlı biri baba, demek ki biri zorlamış onu, o da zorla çaldığı parayı dayanamayıp geri getirmiş anlasana!”
“Yeter artık!” diye bağırdı adam. “Tek kelime bile etmeden hemen eve git! Zaten tüm gece uyumadım, daha fazla zorlama beni!”
Byeol birkaç saniye koridorun köşesinde bekleyip ikiliyi izledi. Sonra hiç düşünmeden koşarak Tae Woo’nun yanına gitti. Başını kaldıran Tae Woo karşısında kızı görünce oldukça şaşırdı:
“Lee Byeol.. Ne işin var senin burada? Neden kafeye gitmedin?”
“Sizinle konuşmam gerekli bay Tae Woo.” dedi Byeol hiç düşünmeden. Tae Woo ise bezgin bir ses tonuyla:
“İşim başımdan aşkın kızım.. ” dedi. “Sen kafeye dön geleceğim ben daha sonra..”
“Çok önemli” dedi Byeol. “Kasa hırsızlığı hakkında.”
Adam şaşırdı, öylece bakakaldı kıza.
“Yalnız konuşacağımız bir yere gidebilir miyiz?” dedi. Tae Woo hiç gitmek istemese de merakına yenilip ayağa kalktı ve Ha Neul’a dönüp:
“Sen kafeye git” dedi. “Ben de geleceğim..”
Tae Woo ve Byeol karakolun karşısındaki kafelerden birine girdiler. Adam hemen konuya girdi:
“Çabuk konuşalım, hemen geri dönmem lazım..”
Byeol derin bir nefes alıp hemen konuya girdi.
“Kasanızı Han Jun Suh soymadı bay Tae Woo, onun hiçbir suçu yok, ondan kasanızı soymasını ben istedim. Tüm sorumluluk bana ait. Lütfen onu affedin ve şikayetinizi geri alın.”
Adam bir an duyduklarına inanamaz bir bakışla kıza baktı. Söylediklerini ciddiye almamış gibiydi.
“Anlamadım? Sen mi soymasını istedin?”
“Evet. Başka bir şey sormanıza gerek yok, onu ben zorladım, benden bir özür beklemeyin bay Tae Woo, cezam neyse çekeceğim. Sizden tek isteğim Jun Suh’yu bu işin dışında tutmanız..”
“O kadar basit değil küçük hanım!” diye bağırdı adam. “Bunca zaman yanımda çalıştın, bana neden böyle bir şey yapmak istediğini öğrenmek hakkım. Sebebini açıklamadan buradan gidemezsin anladın mı?”
“Peki..” dedi Byeol. “Bunu siz istediniz. Size bunları ömür boyu söylememeye karar vermiştim ama Jun Suh için her şeyi yaparım.”
Adam merakla kızın açıklamasını bekliyordu. Byeol derin bir nefes aldı ve:
“Lee Min Ah desem.. Size bir şeyler anımsatmış olur muyum acaba?”
“Nasıl?.. Min Ah’nın konumuzla ne ilgisi var. Ne saçmalıyorsun sen?”
“Yıllar önce.. Lee Min Ah size hamile olduğunu söylemişti hatırlıyor musunuz? Eminim ki hatırlamıyorsunuz, ama ben yine de anlatacağım. O size hamile olduğunu söylemişti, siz de ona henüz çocuk sahibi olamayacağınızı, hayallerinizin olduğunu, çok küçük olduğunuzu söylemiştiniz. Kısaca bu çocuktan kurtulması gerektiğiniz söylemiştiniz hatırlıyor musunuz?”
Adam geçmişe yolculuk yapıyordu sanki, bozulmuş yüzünü hafifçe salladı.
“O kadın maalesef çocuğundan kurtulamadı bay Tae Woo, kıyamadı ona. Çok üzgünüm ama o çocuk tam karşınızda oturuyor şu an..”
“Nasıl?” diye inledi Tae Woo. “Min Ah.. O olaydan sonra birden ortadan kaybolmuştu. Eğer çocuğunu doğurmak istediyse neden ortadan kaybolsun ki? Çocuğu aldırdığına emindim ben..”
“Korktu çünkü.. Hem sizden hem de ailesinden. Siz ondan zorla çocuğunu alcaktınız, ailesine söylese daha kötü şeyler olacaktı. Kaçmayı seçti o da.. Minik bebeğiyle yeni bir hayata başlamayı seçti..”
“Sana inanmıyorum.. Kanıtın var mı?”
“Size hiçbir kanıt göstermek zorunda değilim. Sebebimi sordunuz ben de açıkladım..”
“Peki.. Neden bu zamana kadar ortaya çıkmadın? Amacın neydi? Bana hiçbir şey söylemeden sessizce annenin intikamını almak mı?
“Söylemeye çalıştım.. Aylar önce.. Kafeye gelip sizle konuşmaya çalışmıştım. ‘Bir çocuğunuz daha var’ demiştim. Ama siz beni yaka paça kovmuştunuz kafeden. Hatırladınız mı?”
Adam kendi kendine sayıklamaya başladı:
“Olamaz.. Olamaz.. İmkansız böyle bir şey..”
“Yine de size her şeyi anlatacaktım.. Ama siz tüm kapıları kapattınız bay Tae Woo. Daha geçen gün arkadaşınızla annem hakkındaki konuşmanız bardağı taşıran son damla oldu. Hayatınızdan çıktım ben o gün aslında.. Sadece benden geriye bir iz kalsın istedim.. Çaldığınız hayatımıza karşı siz de anılarınızı kaybedin istedim.. Evinizi kaybedin istedim..
Adam hala şoktaydı, ne kızın yüzüne bakıyor ne de söylediklerine cevap veriyordu.
“Sana inanmıyorum..” dedi sadece. Kendinde değil gibiydi.
“Artık inanmanızı da istemiyorum zaten.. Lütfen şikayetinizi geri alın. Beni şikayet edip etmemenizse hiç umrumda değil bundan sonra..”
“Min Ah.. O nerede şimdi?”
“Pusan’da. Kardeşimle birlikte yaşıyor.”
“Kardeşinle?”
“Evet.. Kardeşimle..”
Adam başını yere eğdi. Yüzü allak bullak olmuştu, tek kelime edecek hali kalmamıştı sanki. Byeol daha fazla beklemeden ayağa kalktı. Adam kızın kalktığını görür görmez bileğinden tutup:
“Gitme..” dedi. Byeol ise sadece:
“Jun Suh’yu oradan çıkarın..” dedi ve arkasına dönüp hızla kafeyi terk etti.
***
Jun Suh memurun duvarlara çarpan sesiyle kendine geldi:
“Han Jun Suh! Uyan! Serbestsin!”
Jun Suh ne olduğunu anlamadan adamın kollarında dışarı çıkmıştı bile. Müdürün odasında birkaç kağıdı imzalayıp ufak tefek eşyalarını geri aldıktan sonra odadan dışarı çıktı. Kapının önünde Ha Neul onu bekliyordu:
“Jun Suh-ssii!!”
Kız koşarak çocuğun boynuna sarıldı.
“Biliyordum, bu işte bir yanlışlık olduğunu biliyordum. Gerçek hırsız ortaya çıktı değil mi? O kız.. O kız anlattı her şeyi!”
“Kim??”
“Lee Byeol.. Babamla konuşmak istediğini söylemişti. Soygunla ilgili..”
“Ben gidiyorum..” dedi Jun Suh bir anda. Sonra görüşürüz Ha Neul. Yaptıkların için çok teşekkür ederim..”
Bay Tae Woo’ya neler anlatmıştı Byeol? Yoksa hırsız olduğunu kabul edip suçu mu üstlenmişti? Onun yerine Byeol mü içerdeydi şimdi yoksa?
Kapıdan çıkan Jun Suh nereye gideceğini bilemedi bir an. Hemen gidip bay Tae Woo ile konuşmalıydı. Tam fırlayıp gidecekken birden kaldırımda oturan bir kız dikkatini çekti. Başını kollarının arasına almış öylece oturan bu kız Byeol’den başkası değildi..
“Byeol-aahh!!!”
Kız bir anda kafasını kaldırdı, Jun Suh çıkmıştı, tam karşısında duruyordu işte!
İkili sımsıkı sarıldılar, sanki bir gecedir değil de bir asırdır ayrıydılar. Son zamanlardaki tatsız olaylar, gerginlikler ikisini de öylesine yormuştu ki şu an kendilerini kuş gibi hafif hissediyorlardı.
Jun Suh’nun boynundan ayrılmayan Byeol hıçkıra hıçkıra ağlıyordu şimdi:
“Özür dilerim Jun Suh-ah.. Özür dilerim.. Sana neler yaptım ben? Öyle.. Öyle pişmanım ki.. Beni affet yalvarırım..”
“Saçmalama, her şey bitti artık..” dedi Jun Suh kızın saçlarını okşarken. “Sakın af dileme benden, ben yaptıklarımdan hiç pişman değilim..”
“Nefretim gözlerimi nasıl kör etmiş Tanrım, seni nasıl tüm bu oyunların içine sokabildim..”
Jun Suh kızı sakinleştirmeye çalıştı bir süre. Sonra ikili yavaş yavaş oradan uzaklaştılar.
Jun Suh nasıl çıkabildiğini merak ediyordu hala:
“Bay Tae Woo’nun dün geceki yüzü aklıma geldikçe.. Şikayetini nasıl geri alabildiğine inanamıyorum. Ona ne anlattın Byeol-ah?”
“Her şeyi..” dedi Byeol. “Artık babam olduğunu biliyor..”
Jun Suh olduğu yerde kaldı.
“Gerçekten konuştun mu?”
“Konuşmak zorunda kaldım.”
“Ne dedi peki?”
“İnanmadı bana.. Ya da inanamak istemedi bilmiyorum.. Ama tahmin ettiğim kadar kötü bir tepki vermedi. Hatta oldukça yumuşak ve ılımlıydı. Tabii şaşkındı bir de..”
“İnanamaması doğal. Biraz sindirsin bakalım, asıl o zaman her şeyi anlayacak.”
“İstemiyorum.. Artık hiçbir şey istemiyorum. Yanımda ol yeter. Sana bir zarar gelmesin yeter benim için..”
İkili birbirlerinin kollarında eve kadar geldiler. Byeol ayakta uyumak üzereydi.
“Yanımda kal..” dedi Jun Suh’ya. “Uyuyana kadar..”
“Ne söyleyeyim peki?” diye sordu Jun Suh gülerek. “3 Ayı’ya ne dersin? Dansını da yapayım hatta!”
“Ne istersen..” dedi Byeol. “Yeter ki gitme..”
***
Tae Woo düşünceli bir halde kafeden içeri girdi. Herkes bir anda etrafına toplanmış olsa da kimseye cevap vermeden odasına geçti. Aklı dopdoluydu. O günü hatırlamaya çalıştı, Byeol’ün geldiği günü.. Onu düşmanının gönderdiği biri sanıp dükkandan kovmuştu.
“Lanet olsun!” dedi içinden. Sonra Min Ah’yı düşündü. En son konuştukları günü.. Min Ah hamile olduğunu söylediğinde beyninden vurulmuşa dönmüştü. Çocuk sahibi olmak ona o kadar uzak bir fikirdi ki inanmak bile istememişti.
“Yarın o bebekten kurtulacağız” demişti sadece. O günü Min Ah’yı gördüğü son gün olmuştu. Ailesi kızın Seul’deki dayısına gittiğini söylemişlerdi. Tae Woo buna inanamıştı, ya da inanmak işine gelmişti açıkçası. Çocuğu aldırıp bir süre orada kalmaya karar verdiğini düşündü. Hem bebekten hem de uzun süredir ayrılmayı düşündüğü Min Ah’dan bir anda kurtulmak onu rahatlatmıştı. Artık sadece başını yastığa koyduğunda aklına gelen bir anı olmuştu kaybolan kız ve hiç doğmamış küçük bebekleri.. Bebeğin doğmadığından emindi, çünkü Min Ah oldum olası korkak bir kızdı, o yaşta bir bebeği tek başına büyütecek cesarete sahip olmasına imkan yoktu. Yani o öyle düşünmüştü.
Birden odaya Min Hyung girdi.
“Olanları duydum..” dedi.
Çocuk konuşmaya devam etse de Tae Woo onu duymuyordu.
“Sen…” diye böldü çocuğun konuşmasını. “Byeol’ün yakın arkadaşıydın.. Sana sırlarını anlatmıştır muhtemelen.. Onunla ilgili önemli bir şey biliyor musun Min Hyung? Çok önemli..”
“Sizinle konuştu sanırım..” dedi Min Hyung sakin bir biçimde. “Evet onun babası olduğunuzu biliyorum.. Bunu kimseye söylemememi istemişti, üzgünüm..”
“Doğru söylüyor yani..”
“Hem de tüm kalbiyle.. Neler yaşadığına çok az da olsa şahit oldum..”
Tae Woo başını ellerinin arasına alıp gözlerini kapadı:
“Nasıl olur, nasıl nasıl???”
Birkaç saniye içinde odaya Ha neul girdi, nefes nefeseydi.
“Baba nerelerdesin? Lee Byeol ile karakoldan ayrıldıktan sonra kayboldun ortadan! Sonra Jun Suh da koşarak çıkıp gitti! Söylesene neler oluyor? Bana neden kimse hiçbir şey anlatmıyor?”
Tae Woo yavaşça Min Hyung’a dönüp:
“Bizi yanlız bırakabilir misin?” dedi. “Ha Neul’a anlatmam gereken şeyler var..”
Min Hyung ayağa kalkıp Ha Neul’a döndü ve elini kızın omzuna koyup gülümsedi:
“Ben dışarıda olacağım..”
Ha Neul ciddi bir şekilde babasının karşısına oturdu:
“Seni dinliyorum..”
***
Byeol uyanıp saate baktığında saatlerdir uyuduğunu fark etti. Günlerdir stresten uyuyamadığı için yorgun düşmüştü, kendisini inanılmaz bir şekilde hafiflemiş hissediyordu.
Doğrulduğunda yatağının ucundaki tepsiyi gördü. Jun Suh ona yemek bırakıp gitmişti. Byeol gülümsemekten kendini alamadı:
“Mutluluk sebebim..” diye fısıldadı ve tepsinin üzerindeki şemsiyeyi kaldırmak için ayağa kalktı ki birden kapı çalındı.
“Jun Suh!” diye olduğu yerden fırlayan Byeol kapıyı açtığında karşısında Bay Tae Woo’yu gördü. Bir an ikisi de hiçbir şey söylemeden öylece kalakaldılar.
“İçeri girebilir miyim?” dedi Tae Woo. Byeol ise hiçbir şey söylemeden adamı içeri aldı.
“Koltuğum yok üzgünüm..” dedi ve adama yerdeki minderi gösterdi. Tae Woo yere çöküp hemen konuya girdi:
“Kafede pek konuşamadım. Yani.. Konuşmamız yarım kaldı..”
“Bir şey söylemek zorunda değilsiniz..”
“Zorundayım.. En azından bir de benden dinle olanları. Evet hatalıyım, belki de gençliğin verdiği o heyecanla, o umursamazlıkla büyük hatalar yaptım. Ama çok gençtim Byeol, kendini benim yerime koy, daha liseden bile mezun olmamışsın ve bir çocuğunun olacağını öğreniyorsun..”
“Annem de sizinle aynı durumdaydı, o da çok gençti, o da büyük bir sorumluluk almak zorunda kaldı. Ama benden hiç vazgeçmedi..”
“Ama bunu bana söylemedi.. Tamam senden kurtulmasını söyledim ona, ama bana hiç itiraz etmedi, hayır demedi. Senden vazgeçmeyeceğini söyleseydi sizi asla bırakmazdım, ne olursa olsun, ne yaşarsam yaşayayım ikinizi de asla bırakmazdım. Annene karşı hatalarım oldu biliyorum, onun bana olan sevgisini çok zaman kullandım ama seni benden kaçırması biraz ağır bir ceza değil mi? Ben de babasız büyüdüm kızım, senin böyle yaşamana izin verir miydim?”
Adam bir yandan içinde bulundukları odayı süzerken gözyaşlarına engel olamıyordu.
“Birkaç yıl sonra başka bir kadınla evlendiniz..” dedi Byeol. “Annemden esirgediğiniz cesaretinize hayran kaldım..”
“Ben Min Ah’ya hiçbir söz vermemiştim Byeol-ah, o da bunu biliyordu, buna rağmen yanımda kaldı ve bu yüzden tüm sorumluluğu tek başına üstlendi. En büyük hata benim, ama o da.. o da..”
Adam hıçkıra hıçkıra ağlıyordu şimdi, Byeol ne yapacağını bilemedi, olduğu yerde kaldı sessizce.
“Özür dilerim kızım, özür dilerim.. Annene de sana da tüm bunları yaşattığım için özür dilerim.. Tüm bu yıllar boyunca yanında olamadığım için.. Affet beni.. Affet..”
Adam ağlamaktan konuşamıyordu. Byeol yavaşça adamın yanına gidip omzuna dokundu:
“Ağlamayın bay Tae Woo.. Su ister misiniz?”
Kız cevap beklemeden adama su getirdi. Tae Woo titreyen elleriyle suyu içip ayağa kalktı.
“Gitsem iyi olacak..”
Byeol hala konuşamıyordu. Adam çıkmadan önce son kez kıza dönüp:
“Bir kez sarılabilir miyim sana?” dedi. Byeol şaşkın bir biçimde başını salladı. Adam korkak hareketlerle kollarını kızın boynuna doladı birkaç saniye sonra ise ona sımsıkı sarılıyor halde buldu kendini..
Byeol ise ağlamamak istese de gözyaşlarına engel olamadı. Adamın söylediklerine inanmaya o kadar ihtiyacı vardı ki.. Onu sevmeyi o kadar çok istiyordu ki..
“Kızımm..” dedi adam inler gibi.
Byeol ise derin bir iç çekti sadece..
***
“Çok heyecanlıyım..” dedi Jun Suh gülümseyerek. “Annenle tanışmaya gittiğimize inanmıyorum. Beni sevecek mi acaba?”
“Yola çıktığımızdan beri bunları söylüyorsun haa! Sever tabi neden sevmesin? Hem ben ona seni çok anlattım tanıyor sayılır:)”
“Kardeşin Pororo seviyordu değil mi? Ona Pororo mikrofonu aldım, Kim Sun Ah’nın dizisinde görmüştüm, çok tatlı..”
“Tam sana göre bir hediye olmuş! İki sene sonra In Soo’yu da grubunuza alırsın artık!”
Pusan’a varmışlardı bile. Byeol koşar adımlarla duraktaki otobüsü yakaladı. Aylar sonra evine geldiği için o da çok heyecanlıydı. Üstelik annesine haber de vermemişti.
Kadın kızı görünce adeta yerinden sıçradı. Kocaman sarıldılar önce, ardından içeriden fırlayan küçük çocuk ta ikiliye katıldı. Bir süre ayrılmadılar.
“Neden söylemedin geleceğini? Alırdım seni istasyondan be kızım!”
“Sürpriz yaptım işte ne var?”
Kadın ve çocuk şaşkınlıklarını atlattıklarında birden karşılarında öylece duran çocuğa baktılar. Sessizliği In Soo bozdu:
“Noona! Kim bu hyung?”
“O mu? O Jun Suh. Sana bahsetmiştim hatırladın mı anne?”
Kadın başını sallayıp çocuğa selam verdi:
“Hoş geldin Jun Suh.”
Jun Suh ani bir hareketle eğilip:
“Merhaba efendim. Geleceğimi haber vermediğim için özür dilerim!”
Byeol çocuğun kolundan tuttu:
“Yaa! Jun Suh saçmalama! Özür dilemene gerek yok!”
Byeol’ün çabalarına rağmen Jun Suh doğrulmuyordu.
“Ne demek..” dedi kadın. “Ben de seninle tanışmak istiyordum zaten, iyi ki geldin..”
Jun Suh neşeyle doğruldu:
“Çok teşekkürler efendim..”
“Sen şimdi noonamın erkek arkadaşı mısın?
In Soo’yu ikna etmek o kadar da kolay değildi.
“Ehehe evet ufaklık.. Hem sana da oyuncaklar getirdim, bakalım sevecek misin?”
İkili neşeyle konuşurken Min Ah kızının kulağına eğildi:
“Ben de seni arayacaktım.. Bu sabah.. Tae Woo buraya geldi.”
“Ne?”
“Evet.. Uzun uzun konuştuk.. Sanırım seninle de konuşmam lazım..”
“Önce bir hasret giderelim” dedi Byeol kadına sarılıp. “Seni nasıl özledim bilemezsin..”
*
Min Ah hiç vakit kaybetmeden misafirleri için yemek yapmaya başladı. Bu sırada Byeol de Jun Suh’ya evlerini, bahçelerini gezdirdi. Şehrin gürültüsünden uzak sessiz sakin bir yerde yaşıyorlardı. Tüm o gürültü ve keşmekeşten sonra burası cennet gibi gelmişti Jun Suh’ya. Elinden gelse eve gitmez, Byeol ile ömrünün sonuna dek bu küçük bahçeli evde kalabilirdi. Ama şimdilik bu planı gerçekleştirmesi mümkün değildi..
Akşam güzel bir yemek yediler. Aylardır haftanın en az dört günü ramenle beslenen Byeol için hayatını nen güzel günüydü bugün. Annesinin yemeklerini çok özlemişti.. Sonra bahçeye çıkıp temiz havanın tadını çıkardılar. Jun Suh Byeol’ü salıncakta salladı, hep birlikte top oynadılar. En sonunda yorgun düşen Byeol kendisini annesinin kucağına atsa da In Soo’nun Jun Suh’yu bırakma niyeti yoktu.
“Çok iyi anlaştılar..” dedi kadın gülerek.
Byeol ise nefes nefeseydi:
“Jun Suh’nun.. Anlaşamayacağı kimse yok ki.. Benim gibi huysuz, aksi değil O!”
“Ama ben bu huysuz kızımı çok seviyorum kii!!”
Kadın Byeol’e tüm gücüyle sarıldı.
“Konuşalım artık” dedi Byeol. “Neler konuştunuz merak ediyorum!”
“Onu görünce çok şaşırdım” dedi Min Ah. “Sanki.. Daha dün ayrılmışız gibi, çok tuhaf bir his. O an seninle tanıştığını anladım, yüzündeki ifadeden, suçluluktan… Hiç öyle bakmamıştı bana çünkü, hep kendinden emindi, benim olamadığım kadar özgüvenli biriydi Tae Woo.”
Derin bir nefes aldı sonra:
“Uzun uzun konuştuk sonra. Seni anlattım ona.. İlk konuştuğun günü.. Yürüdüğün, okula başladığın günü.. “Onu benden çaldın!” dedi. “Çalmak zorundaydım” dedim “Yoksa sen onu benden çalacaktın!” Uzun uzun ağladı sonra, o çok kötü bir aşıktı, ama çok iyi bir babaymış, anladım.. Senden bahsederken bana hiç bakmadığı kadar güzel bakıyordu. İçi yanıyordu sanki..”
“Ona kızmadın mı anne? Bağırmadın mı? Sana yaptıkları için?”
“Kızamadım.. Çünkü.. O bana hiç söz vermedi Byeol. Benim olmayacağını biliyordum. Bana bağlanmayacağını biliyordum.. Bu yüzden ondan bir parçam olsun istedim.. Belki de beni ona bağlaması için sahip olmak istemiştim sana.. Bunun çok yanlış olduğunu anladığımda o kadar geç olmuştu ki..”
“Yani.. Seninle evlenmesi için..”
“Evet.. Belki de kaçmasaydım evlenebilirdik de.. Tabii o günlerde çok korkuyordum ama biliyorum ki yaşadığını bilse seni hiç bırakmazdı. Özür dilerim kızım, ona kızma, ben de onun kadar hatalıyım belki de.. O senin baban.. Hem de çok iyi bir baba..”
Byeol düşündü, babası olduğunu bilse gerçekten Ha Neul ile olduğu gibi bir ilişkileri olabilir miydi?
Annesine sarıldı sonra:
“Senin hiçbir hatan yok annecim.. Ne olursa olsun benden vazgeçmediğin için çok teşekkür ederim..”
Anne kız koşarak onlara doğru gelen In Soo’yu da aralarına alıp kocaman sarıldılar. Jun Suh ise bu neşe dolu aileyi gördüğünde erken yitirdiği ailesini hatırlayıp üzülse de Byeol’ü mutlu gördüğü için hiç olmadığı kadar mutlu oluyordu..
***
Evin bahçesinden girdiklerinde Byeol elinde olmadan dudaklarını büktü, bu kaçamak ona hiç yetmemişti.. Üst katın merdivenlerinde beliren Jung Suh onlara doğru bağırdı:
“Unnii! Misafirin var!”
Byeol kapıdan çıkan misafirini görünce oldukça şaşırdı. Onu görmeye gelen kişi Ha Neul’dı.
İkili sessizce Byeol’ün evine geçtiler. Ha Neul hiç bakmadığı gibi bakıyordu bu kez karşısındaki kıza. Ne diyeceğini bilemiyor bir hali vardı..
“Öğrenmişsin..” dedi Byeol hiç duraksamadan. Ha Neul yavaşça minderlerden birine oturdu.
“Nasıl.. Nasıl bunca zaman saklayabildin tüm bunları? Ben çok şaşkınım..”
“Saklamak istemezdim ama şartlar böyle gerektirdi.”
İkili de bir süre sustular. Sessizliği bozan Ha Neul oldu:
“Annem.. Beni doğurduktan sonra doktor bir daha çocuk sahibi olamayacağını söylemiş.. Tabii bunu duyunca babam da o da yıkılmışlar. İkisi de tek çocuklarmış, ikisi de olabildiğince geniş bir aileleri olsun istemişler. Ama olmamış.. Sen.. Babamın hep özlemini duyduğu, sahip olamadığı evladısın sanki.. İnanılmaz..”
“Beni.. Düşündüğün kadar çok umursadığını sanmıyorum bay Tae Woo’nun..”
Ha Neul yine sustu bir süre.
“Benim babamdan başka kimsem yok..” dedi sonra. Onun da benden. Ama iki gündür yanına bile yaklaşamıyorum. O.. Çok kötü.. Ofisinden hiç çıkmıyor.. Ağlıyor.. Onu da kaybetmek istemiyorum Lee Byeol yalvarırım affet babamı! Sana ihtiyacı var, ona yardım et yalvarırım..”
Ha Neul sessizce ağlamaya başladı. Byeol yavaşça eğilip kızın omzuna dokundu:
“Ağlama..”
Sonra elinde olmadan kollarını kızın boynuna doladı. Ha Neul ise bu sıcak tepkiye karşı kıza sımsıkı sarıldı.
Bir müddet öylece kaldılar. İlk çekilen Byeol gülümseyerek:
“Şu an dışarıda meraktan çatlayan bi kedicik var, onu da içeri alalım mı ne dersin? Hem.. Belki bir şeyler yersin?”
Ha Neul sevinçle başını salladı. Byeol kapıyı açıp onları dinlemeye çalışan Jun Suh’nun meraklı yüzünü görünce gülmekten kendisini alamadı.
“Hadi sen de gel içeri. Başımın tatlı belası:)”
Jun Suh suçlu suçlu başını eğse de hiç vakit kaybetmeden içeri girdi. Ama kızın gülen yüzünden her şeyin tatlıya bağlandığını anlıyordu..
*
Ha Neul o gece Byeol’de kalmıştı. Sabah erkenden uyanan iki kardeş kahvelerini içip hemen çıktılar. Kafenin önüne geldiklerinde Byeol bir an duraksasa da Ha Neul gülümseyerek ona cesaret verdi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi içeri girdiler. Byeol her zamanki gibi önlüğünü takıp kahve makinasının başına geçti. Sonra özenle hazırladığı kahvesini alıp Tae Woo’nun ofisinin önüne geldi. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde adamın masasında kolunun üzerine dayanmış yattığını gördü.
“Sabah kahveni getirdim.. Baba..”
Adam bir anda masadan kafasını kaldırdı. Çok kötü görünüyordu. Gözlerine inanamadı. Her zamanki gibi yanına gelip gülümseyerek önüne kahve koyan Byeol gerçek miydi ki?
“Sen.. Kızım.. Beni affettin..”
Byeol sadece başını salladı. Adam sevinçle kızın boynuna sarıldı.
“Özür dilerim kızım.. Özür dilerim..”
Kapıda gülümseyerek ikiliyi izleyen Ha Neul:
“Bana da yer yok mu?” diyerek aralarına katıldı. Birkaç gün öncesine kadar Byeol’ün rüyasında görse inanamayacağı bir sahneydi bu. Gerçek olamayacak kadar güzeldi çünkü..
*
Günler günleri kovaladı.. Tae Woo önce tüm tanıdıklarını bir araya toplayıp kafede büyük bir yemek verdi ve kızını tek tek herkesle tanıştırdı. Kızın yaşadıklarına şahit olan Min Hyung bu olanlara en çok sevinenlerden biriydi.
Tae Woo’nun ilk istediği şey Byeol’ün yanına taşınması olmuştu. Yakında Jun Suh albüm çalışmalarına başlayacaktı, babaanne ve Jung Suh da başka bir eve taşınacaklardı. Byeol tüm bunları düşünse de Tae Woo’nun yanına taşınmak istemedi. Yalnız yaşamaya alışmıştı artık, hem kendisini henüz buna hazır hissetmiyordu. En doğru şey Jun Suh’ya yakın olabileceği yeni bir ev bakmaktı. Nitekim yine çok yakın komşu olacakları güzel bir ev buldular. Ama Jun Suh maalesef bu evde kalmayacaktı. Çünkü onun albüm çalışmalarına başlayacağı ve grup elemanlarıyla birlikte kalacağı ev çoktan ayarlanmıştı..
***
– 8 Ay Sonra-
Büyük gün gelmişti işte.. Kpop dünyasının nabzını tutan tüm siteler sıcak haberi okurlarına vermişlerdi bile. F&C Şirketi’nin yeni grubu “Pick The Stars” bugün ilk albümü “Heart Thief” ile sahnelere adım atıyordu. Üstelik çıkış parçaları “Marry Me”yi bu akşam ilk kez Music Bank’ta sergileyeceklerdi!
Byeol gazetedeki haberi okurken hiç olmadığı kadar heyecanlanmıştı. Onun bu halini gören Ha Neul gülerek yanına geldi:
“Yaa! Sen şimdiden bu haldeysen akşam nasıl olacaksın merak ediyorum:)”
“Ben de! Ben de! Onu sahnede görünce kalp krizi geçirmem umarım!”
“Geçen hafta görüştünüz en son değil mi? Nasıldı? Ben görmeyeli çok oldu..”
Byeol bir anda dudaklarını büktü:
“Sarı saçlarına henüz alışamadım sanırım. Biraz.. Tuhaf geliyor.. Ama alışacağım.. Yani tüm şarkıcılar saçlarını renkten renge boyuyorlar, turuncu, mavi..”
Bunları söylerken yüzünü olabildiğince buruşturmuştu:
“Akademisyen bir sevgilin olduğu için çok şanslısın yani..”
“Biri benden mi bahsediyor?”
İkili bir anda kapıdan içeri giren Min Hyung’a döndüler. Çocuk gülümseyerek yanlarına gelip Ha Neul’ı öptü.
“Evet” dedi Ha Neul. “Siz ne güzel kavuşuyorsunuz, ayrılık sırası bizde diyordum ben de:(”
Min Hyung yavaşça kızın burnunu sıkarken:
“Sadece 3 ay dedi. Araştırma görevim bitsin hemen döneceğim.. Hem.. Belki sen de benimle gelirsin:)”
Ha Neul neşeyle çocuğa sarıldı:
“Bunu babamla konuşmalıyız derim!!”
“Akşam sen de geliyorsun değil mi?” diye sordu Byeol çocuğa. “Jun Suh’nun çıkış performansı var bu akşam..”
“Evet” dedi Min Hyung. “Ha Neul ayarlamış her şeyi, mecburen gitmek zorundayım!”
“Yaa! Hepimiz Jun Suh’ya destek olacağız bu gece! Hatta hiç durmadan sms atacağız hazır olun, gecenin birincisi olmazlarsa benden çekeceğiniz var!”
Byeol de Min Hyung da karşılarındaki bu heyecanlı kıza şaşkınlıkla baktılar. Onu dinlemeleri şarttı belli ki:)
Kapıdan giren Tae Woo çocuklara selam verip ofisine geçerken Byeol’e dönüp:
“Jun Suh’yu gördüm gazetede” dedi. “Civcive dönmüş velet ahaha!” Adam kahkayı patlatmıştı dayanamadan.
“Babaaa! Yaa!!”
“Çok yakışmış çook!”
Adam gülerek ofisine girdi. Ha Neul hemen peşinden koşup adamı yakaladı:
“Babaa!! Hani beni bu yaz Amerika’ya göndereceğini söylemiştin ya! Bu yaz değil de şimdi gitsem hem…”
İkili içeri girmişlerdi bile. Birkaç saniye sonra Ha Neul odadan kafasını çıkartıp Min Hyung’u yanına çağırdı. O da gülerek kızın peşinden içeri girdi. Byeol ise hala kendi kendine konuşuyordu:
“Civciv haa? Oyy kıyamam!!”
Çaktırmasa da Jun Suh’nun yeni tarzı onun da hoşuna gitmişti.
*
Sonunda SNSD sahneye çıkmıştı. Bunlardan hemen sonra “Pick The Stars” sahnede olacaktı!
Byeol Ha Neul’ın kulağına eğilip:
“Şu kızlara baksana!” dedi. “Jun Suh artık şovlarda, programlarda hep bunlarla takılacak değil mi? Off lanet!!”
“Jun Suh senden başkasına bakmaz merak etme:)”
Byeol kıskanç gözlerle sahneye döndü tekrar. Bu 9 kız bir an önce insin istiyordu.
Ve beklenen an geldi. Sunucu kız ve erkek sahneye çıkıp konuşmaya başladılar:
“Şimdi de karşınızda yepyeni bir grup! Aylardır hazırlanıyorlar ve eminiz ki bizlere harika bir albüm ve harika bir performans hazırlardılar. “Pick The Stars” ve çıkış parçaları “Marry Me” huzurlarınızda!!”
Jun Suh, arkasında da Jae Suk ve Jung Woo birden sahnede belirdiler. Hepsi bembeyaz giyinmişlerdi. Jae Suk saçlarını boynuna kadar uzatmış, Jung Woo ise rengini açtırmıştı. Üçü de hiç olmadıkları kadar havalı görünüyorlardı bu gece. Bir anda tüm seyircinin ilgisini üzerlerinde toplamayı başardılar. Byeol ilk kez sesini duyduğu o geceyi hatırladı.. Evine gidebilmek için eline gitarı alıp boş sokakta yankılanan o güçlü sesiyle söylediği şarkıyı.. Daha o gün bu çocuğun büyük bir star olacağını hayal etmişti, bu seste aşk vardı çünkü.. Ha Neul da aynı şekilde Skullbar’da ilk kez Jun Suh’yu dinlediği günü hatırladı birden. Mutsuzluğun dibine vurduğu o gün nasıl da ilaç gibi yarasını iyileştirmeye çalışmıştı bu küçük çocuk.. Bunca zaman onun sayesinde ayakta kalabilmişti.. Yaşlı gözlerini sahneden ayıramıyordu şimdi..
Alkışlar ve çığlıklar eşliğinde performanslarını tamamlayıp sahneden indi Pick The Stars.
Tüm gruplar sahneye çıktıktan sonra oylama başladı. Ha Neul, Byeol, Min Hyung, Jung Suh hatta evde programı televizyondan izleyen babaanneleri bile kanalı sms yağmuruna tutmuşlardı.
Oylama tamamlandı. Sunucular tekrar sahneye çıkıp sonucu açıkladılar:
“Şimdi sıra gecenin galibinde! Yepyeni albümleriyle siz dinleyicilerin kalbini kazanan taze grubumuz Pick The Stars! Çıkış parçaları “Marry Me” ile gecenin birincisi!!
Grup neşe içinde sahneye fırladı. Oldukça şaşkındılar aynı zamanda. İlk gecelerinde birincilik hiç bekledikleri bir şey değildi!
Grup lideri Jun Suh önce ufacık bir teşekkür konuşmadı yaptı.
“Şimdi grubumuz şarkılarını sizler için bir kez daha seslendirecek!” dedi sunucu kız. Eline mikrofonu alan Jun Suh herkesi şaşırtarak bir adım öne geçti ve:
“Önce bir şey söylemek istiyorum izninizle” dedi. “Ben bu şarkıyı yazarken tüm sevgimi, aşkımı kattım içine. O an tek hayal ettiğim şey bu şarkıyı sevdiğim kıza, yıldızıma söylemekti. O günün hayaliyle çalıştım sadece. Ve bugün burada, herkesin gözleri önünde, yıldızımın gözlerine bakıp bu şarkıyı söylemek istiyorum: “Marry marry marry meee!!!” Bir ömür boyu yanımda olur musun Lee Byeol? Benimle evlenir misin?”
Herkes şaşkın bakışlarla Jun Suh’nun baktığı yere dönmüştü. Byeol çok şaşırmıştı, ona bakan yüzlerce insan yoktu sanki, sahnede ona evlenme teklifi eden bu tatlı sarışınla ikisi yalnızdılar..
“Evet” deyip başını salladı yaşlı gözlerini silerken. “Milyonlarca kez evet..”
Salon bir anda alkış ve çığlık sesleriyle doldu. Sunucular dahil herkes şaşkınlıktan ne yapağını bilemez haldeydi. Kendine gelen kız mikrofonu eline aldı:
“Evet, programımız tarihinde hiç karşılaşmadığı bir olaya tanıklık etti! Sahnede inanılmaz romantik bir evlenme teklifi izledik sayın seyirciler! Bakalım bundan sonra neler olacak? Reklamlardan sonra göreceğiz!”
Reklam girer girmez Byeol etrafında toplanan insanları yara yara kulise doğru koşmaya başladı. Aynı anda Jun Suh da kargaşadan istifade ederek iç tarafa geçmişti bile. İkili boş koridorda buluştular. Kelimeler gereksizdi sanki.. Byeol inatla akmakta olan gözyaşlarını bir kez daha sildi.
“Demek bir ömür yanında olmamı istiyorsun..”
Jun Suh bir adım daha yaklaştı kıza:
“Hem de sonsuza dek!”
İkili sımsıkı sarıldılar.
“Ama biz evlenemeyiz ki..” dedi Byeol çocuğun omzunda. “En az 5 sene evlenme yasağın var unuttun mu? Neden yaptın bunu?”
“Seni ne kadar çok sevdiğini herkes bilsin istedim.. Birbirimizi sevmemiz için imzanın, demir bir halkanın hiçbir öneminin olmadığını, ne olursa olsun, ne yaşarsam yaşayayım kalbimin sonuza dek senin için atacağını bilsinler istedim..”
“Ben de seni tüm kalbimle seviyorum kalp hırsızım..” dedi Byeol.
“Seni hep seveceğim..” dedi Jun Suh.
Ardından kızı öpmeye başladı. Hayatlarının en anlamlı öpücüğüydü bu..
İlk ayrılan Jun Suh oldu.
“Hadi bakalım, reklamlar bitmek üzeredir. Şimdi tüm ülkeye güzel sevgilimi tanıtma zamanı!”
Jun Suh kızı kolundan çekip sahneye doğru götürürken Byeol panik içinde söyleniyordu:
“Yaa! Jun Suh-ah!! Saçımı yaptırmadım, kıyafetim de çok salaş, kahretsin ne yapacağım ben!!”
“Senin her halin güzel sevgilim!!”
İkili neşe içinde koridorun ucunda kayboldular. Milyonlarca seyirci merakla ikisini bekliyordu şimdi..
Asıl hikaye yeni başlıyordu…
-SON-
Başka bir kızın kalbini çalmaya çalışırken rotasını kaybeden tatlı Robin ile hiç hesapta olmadığı halde kalbini çaldıran acemi intikam meleği Byeol’ün hikayesini okuduk hep beraber. İlk bölümden bugüne dek sıkılmadan hikayemi okuyan, yorumlayan, bir sonraki bölümü yazmam için beni cesaretlendiren herkese çok teşekkür ediyorum. Sevgili makinosev, hikaruivy, oh yoon joo, nomuyeppudaa, Selin, hayalmiyim, nomusan, Gaye, NK, harmony, eskaymak, winpohu, Merve ve şu an aklıma gelmeyen tüm arkadaşlarım yorumlarınıza sağlık.. Yeni hikayelerde görüşmek üzere kendinize çook iyi bakın^^